MUHAMMED İKBAL BAŞAKŞEHİR’DE ANILDI
Pakistanlı İslam alimi, şair, filozof ve politikacı Muhammed İkbal Başakşehir Belediyesi tarafından düzenlenen özel bir programda anıldı.
Şiirleri çağdaş Urdu ve Fars Edebiyatı'nın en önemli yapıtlarından olan Muhammed İkbal’in düşünce sistemi, hayatı ve eserlerini Prof. Dr. Süleyman Uludağ ve Prof. Dr. Cevdet Kılıç tarafından anlatıldı.
Başakşehir Emin Saraç Kültür Merkezi’nde gerçekleşen söyleşinin ev sahipliğini Başakşehir Belediyesi Kültür ve Sosyal İşler Müdürü Basri Akdemir yaptı. İlçe sakinlerinin yoğun katılım gösterdiği panelin moderatörlüğünü Yusuf Özkan Özburun yaptı. Özburun, yaptığı açılış konuşmasında şunları dile getirdi, “Vicdansız düşünce yıkım üretir. Düşüncesiz vicdan hurafe üretebilir. Akıl ve kalp bir arada bulunmalıdır. Bu iki nehir bir araya gelmezse sapmalar meydana gelir. Muhammed İkbal 20. Yüzyılın başında yani hemen yanı başımızda bu anlamda akıl ve kalbin birleştiği büyük bir alimdir. İkbal, anlaşılmayı ve üzerinde ehemmiyetle durulmayı sonuna kadar hak ediyor.”
‘İkbal, gönül dünyasını zenginleştirmek için Tasavvuftan faydalanmıştır’
Prof. Dr. Süleyman Uludağ yaptığı konuşmada, Muhammed İkbal’in yaşamını özellikle kalbi cephesini aktardı, “Muhammed İkbal 19. Yüzyılın ikinci yarısında dünyaya gelmiştir. 1934’de de vefat ediyor. Hindistan’da İngiliz sömürgesi vardır. Hindistan’ın çoğu yerinde Müslümanların yoğun yaşadığı bölgeler vardı. İkbal’in vicdanından bahsedilecekse babasının sufilerle yakın ilişkileri olduğu annesinin irfan sahibi bir hanım olduğu bilinmelidir. Muhammed İkbal, devlete bağlı kolejlerde okuyor. Daha sonra Londra’ya gidiyor, bilgisini ilerletiyor. Doktorasını tamamlanıyor ve memleketine dönerek okullarda hocalık yapıyor, avukatlık yapıyor. İkbal, İslam aleminin ne durumda olduğunu içinde yaşayarak gören bir kişidir. İkbal, Pakistan’da eğitim gördü, hocalık yaptı ama 5-6 tane dil bilen bir alim olduğu için yararlandığı kaynaklar çok geniş olmuştur. İlminin çok yüksek olmasından dolayı da ona ‘Alleme İkbal’ denilmektedir. İran Metafiziği kitabında öncelikle Vahdet-i vücut kısmına sıcak bakmamıştır. Tasavvufla iç içe bir aileden geldiği için her zaman Tasavvufla da ilgisi olmuştur. Gönül dünyasını, inanç dünyasını tatmin etmek için de İslami ilimlerden faydalanmıştır. Tasavvufta hayran olduğu en büyük sufi Mevlânâ Celâlettin-i Rûmîdir.”
Prof. Dr. Süleyman Uludağ, Muhammed İkbal’in benlik üzerine düşüncelerini ise şöyle anlattı, “1915-1916’da yayınlanan kitaplarında yazdığı kitaplarda ‘benlik’ üzerinde durmaktadır. Burada kastedilen benlik her kişide var olan kişilik, kimlik olarak anlatmaktadır. Benlik sırlarla, hikmetlerle doludur. İkbal, benliğinizi yok saymayın, kendinizi geliştirin, demektedir. İkbal’e göre Allah (c.c) kendi benliğinden kullarının her birine benlik ihsan etmiştir. Tasavvufta ve çeşitli görüşlerde benlik küçük sayılmaktadır, İkbal ise İslam’da gelişmenin, ilerlemenin sebebi bu olduğu düşündüğü için ‘benlik’ konusuna önem vermiştir. İnsan kendi olan yetenekleri geliştirerek toplumunun benliğini de geliştirmelidir. Muhammed İkbal kendini İslam hareketine adamış bir alimdir. Bu sebeple şehir şehir dolaşarak konferanslar veriyor. İslam’ın büyük bir Rönesans yaşaması gerektiğini vurguluyor.”
‘İkbal, inanmış bir Müslüman ve dava adamıdır’
İkbal’in İslam fikriyatının yeniden ayağa kaldırılması inşa ve ihyası ile ilgili düşüncelerini ise Prof. Dr. Cevdet Kılıç anlattı, “Muhammed İkbal, filozof, mütefekkir gibi isimler verebileceğimiz büyük bir alimdir. İkbal, batı ve doğuda yetişmiş tüm filozoflara düşüncelerine hakimdi. İkbal, inanmış bir Müslüman ve dava adamıdır. Kendisini Hindistan’da doğmuş olabilir ama tüm İslam aleminin dertleri ile dertlenen, kafa yoran ve Müslümanların birleşmesini arzulayan birisidir. Bu nedenle o dönemde ortaya çıkan milliyetçilik akımlarına şiddetle karşı durmuştur. İkbal, Müslümanlara şu hedefi gösteriyor; ulaştığın her makamdan daha ileridesin. Müslüman büyük davaların adamıdır ve dünya senin ilk basamağındır. Bu dünyayı Allah (c.c) mücadele için yaratmıştır. Yükseklik istiyorsan üstün bir davaya sarıl, diyor. İkbal, bir mümin Kur’an okur ama esasında müminin kendisi Kur’andır. Muhammed İkbal Mevlana’yı tanıdıktan sonra ‘O benim çer çöpüme ateş salmıştır’ demektedir.”
“İkbal, batıyı derinlemesine tanıyordu. Sokrat felsefesinin, Eflatun felsefesinin, Aristo felsefesinin İslam düşüncesine olumsuz etkileri olduğunu da düşünmektedir. Mesela, Sokrat sadece insana yönelmiştir ama Kur’an-ı Kerim tabiata yönelmeyi de emrediyor, demektedir. İkbal, Eflatun etkisini ise özellikle duyu organlarımızın sadece sanı yoluyla bilgi elde ettiği yönündeki düşüncesini eleştiriyor. Kur’ana göre duyu organlarının önemli bir veri kaynağı olduğunu belirtiyor.”
Program sonunda Başakşehir Belediyesi Kültür ve Sosyal İşler Müdürü Basri Akdemir gecenin anısına Yusuf Özkan Özburun, Prof. Dr. Süleyman Uludağ ve Prof. Dr. Cevdet Kılıç’a çiçek takdim etti.